Her yıl on binlerce kişiyi öldüren büyük tehlike
ABD’de fosil yakıtların sağlık üzerindeki etkilerini inceleyen yeni bir araştırma, petrol ve gaz sektörünün yıllık 91.000’den fazla erken ölüme neden olduğunu ortaya koydu. Bunun yanı sıra, hava kirliliğine bağlı olarak yılda 10.000’i aşkın erken doğum, yüz binlerce yeni astım vakası ve binin üzerinde kanser gelişimi ile de ilişki kuruldu.
Araştırma, petrol ve gaz faaliyetlerinden kaynaklanan hava kirliliğinin insan sağlığı üzerindeki etkilerini hem sayı hem de coğrafi dağılım açısından detaylı biçimde ele alıyor. University College London, Stockholm Çevre Enstitüsü, George Washington Üniversitesi ve Colorado Boulder Üniversitesi’nden bilim insanları tarafından yürütülen çalışmada, hava kirliliğinin ülke genelinde nasıl yayıldığı gelişmiş bilgisayar modelleriyle haritalandı. Elde edilen veriler, ulusal sağlık istatistikleriyle eşleştirilerek sağlık üzerindeki etkiler tahmin edildi.
Araştırma, fosil yakıtların sadece yakıldığı anda değil, arama, sondaj, taşıma ve rafinaj gibi her aşamasında farklı türde kirleticiler saldığını ortaya koyuyor. Bu süreç boyunca atmosfere salınan başlıca maddeler arasında azot dioksit (NO₂), ozon (O₃) ve ince partikül madde (PM2.5) bulunuyor. Bu maddeler, solunumla akciğerlerin derinliklerine kadar inebiliyor ve dolaşım sistemine karışarak çeşitli sağlık sorunlarına neden olabiliyor.
Tıbbi araştırmalar, bu tür kirleticilerin özellikle kalp-damar hastalıkları, solunum yolu hastalıkları ve bazı kanser türleriyle bağlantılı olduğunu uzun süredir gösteriyor.
Astım, erken doğum ve kanser…
Çalışmanın baş yazarlarından Dr. Karn Vohra, petrol ve gaz kaynaklı hava kirliliğinin etkilerini ölçmek için sektöre özel hava kalitesi modelleri kullandıklarını belirtiyor. Araştırmanın öne çıkan bulgularından biri, ince partikül maddeye bağlı erken doğumların ve yetişkin ölümlerinin yaklaşık beşte birinin petrol ve gaz kaynaklı olması. Dahası, azot dioksit kirliliğine bağlı çocukluk çağı astım vakalarının yaklaşık yüzde 90’ı da aynı sektöre bağlanıyor.
Araştırma, sağlık risklerinin ABD genelinde eşit dağılmadığını da ortaya koyuyor. Özellikle etnik azınlıklar ve ötekileştirilmiş grupların fosil yakıt faaliyetlerinden daha fazla etkilendiği görülüyor. Yerli Amerikalılar ve Hispanik topluluklar, arama ve taşıma süreçlerinden kaynaklanan kirliliğe daha fazla maruz kalırken; siyah ve Asyalı nüfuslar, yakıtın nihai kullanımından kaynaklanan kirleticilerden daha fazla etkileniyor.
Siyah toplulukların, toplamda daha az kirletici salan ancak yerleşim yerlerine daha yakın olan rafinaj gibi “aşağı akış” faaliyetlerinden orantısız şekilde etkilendiği belirtiliyor. Bu durum, özellikle petrol üretiminin yoğun olduğu doğu Teksas ve “Kanser Sokağı” adıyla bilinen Güney Louisiana gibi bölgelerde daha belirgin hale geliyor.
Rakamlar gerçeğin gerisinde kalıyor olabilir
Çalışmanın yalnızca dış hava kirliliğini ele alması ve 2017 yılı verilerini kullanması, elde edilen rakamların mevcut durumu tam olarak yansıtamayabileceğini düşündürüyor. Araştırmaya göre, 2017 ile 2023 arasında ABD’de petrol ve gaz üretimi %40 oranında arttı. Tüketimdeki artış ise %8 seviyesinde. Bu da bugünkü sağlık etkilerinin geçmiş yıllardan daha büyük olabileceğine işaret ediyor.
Üstelik bu veriler, sera gazı salımı ve iklim değişikliği gibi başka etkiler hesaba katılmadan elde edildi. Sadece hava kalitesi üzerinden bile bu kadar çarpıcı sonuçlara ulaşılması, fosil yakıt kullanımının azaltılmasının neden bu kadar acil olduğunu bir kez daha gösteriyor.
Çalışmanın yazarlarından Dr. Ploy Achakulwisut, bu sonuçların fosil yakıtlardan uzaklaşmak için güçlü bir gerekçe sunduğunu belirtiyor. Achakulwisut’a göre, petrol ve gaz kullanımının zamanla azaltılması sadece iklim kriziyle mücadelede değil, kısa vadede halk sağlığı açısından da önemli kazanımlar sağlayabilir: “Her yıl yüz binlerce çocuğun, yetişkinin ve yaşlının hastalıklardan ve erken ölümlerden korunması mümkün olabilir.”
Söz konusu çalışma Science Advances dergisinde yayımlandı.